Paris'in genç sanat merkezlerinden 'Palais de Tokyo'
küratörlüğünü Adan Yıldız'ın yaptığı 'İlhamın Tarihi'ne ev sahipliği yapıyor.
Paris'in genç sanat merkezlerinden, bir 'anti-müze' olan
Palais de Tokyo, yıllar içinde 8 binden 22 bin metrekareye çıkardığı sergi
alanını son projesi için daha da genişletmiş. Kendi fiziksel imkanlarının yanı
sıra 30'a yakın çevre galeriyi de kapsayan Nouvelles Vagues (Yeni Dalgalar)
projesini gerçekleştirmiş. Ne bir sanat simsarı, ne de kurumsal bir kimliği
olan 'küratör'ü ve 'küratörlük sanatı'nı vurguluyor bu proje. Bu küratörün
akademik bir kaygısı da yoktur diyor ve ekliyor: İşte şimdi özgürce kullanacağı
alanı var, adını koyduğu sergisi var.
Yeni Dalgalar'ın her
bölümünün adı ayrı, hikâyesi ayrı, elbet küratörü de ayrı. En yaşlısı 1976
doğumlu olan küratörler toplamda 53 sergi hazırlamış. Ana bölüm ise Palais de
Tokyo'da. Bu ana bölümdeki sergilerden biri, 'A History of Inspiration- İlhamın
Tarihi'nin küratörü Adnan Yıldız. SAHA Derneği'nin de desteğiyle
gerçekleştirilen sergide, Erdağ Aksel, Aaron Angell, Mariechen Danz, Michael
Dean, Cevdet Erek, Nilbar Güreş, Ahmet Öğüt, Slavs and Tatars'ın da aralarında
bulunduğu sanatçıların işleri yer alıyor. Ayrıca KIBLENÜMA da serginin sürecini
ve içeriğini anlatan bir yayın olarak eşlik ediyor.
İnternetten çıkan iki imaj, serginin temelini oluşturmuş.
Birincisi bir Osmanlı dönemi minyatürü, ikinisi ise Microsoft'un bir masa üstü
resmi. Minyatür, Osmanlı astronomu Takiyüddin Efendi'yi ve rasathanede bir
gününü konu ediyor, bizleri 16. yüzyıla götürüyor. Masa üstü resmi ise, bir
gökyüzü tasviri, türünün klasik örneklerinden biri, kim bilir kaç milyon kişi
tarafından görsel hafızada paylaşılan, yaygın imgelerden biri. Küratör, ikisini
de geleceği, bilinmeyeni ve merakı temsil ettiği için buluşturuyor. Kimlikler
arası okuma Nilbar Güreş'in, siyah zemindeki kolajları, bedensel deneyimin
sanallığını ve tam tersini tavana doğru, gökyüzüne yakın bir yerlere
yerleştirilmiş. Bir rasathane workshopunda plastik gezegenleri, parlayan
yıldızları izler gibi bu figürleri izliyoruz. İnsana öyle "vay be"
dedirten bir derinlik hissi vermiyor, iyi yapıyor. Hemen ortada Slavs and
Tatars'ın PrayWay adlı heykeli, hem rahat hem rahatsız bir oturma alanı, bir
yandan rahle, bir yandan bir polemik olarak tanımlanıyor. Ahmet Öğüt ise El
Cezeri'yi konu eden imaj ve metinle, kimlikler arası bir okuma öneriyor. Bir
yanda yeşil gözlü Kürt bilim insanı El Cezeri, bir yanda kahverengi gözlü Arap
bilim insanı El Cezeri... Projedeki bir başka gökten yere iniş hikâyesi de
Antonia Alampi ve Jason Waite'in küratörlüğündeki 'The Real Thing- Aslı'
bölümünde saklı. İstanbul 'da yaşayan Finlandiyalı sanatçı Pilvi Takala'nın
Real Snow White- Gerçek Pamuk Prenses'i, bir performans video ve bir parçası
youtube'da bulunabilir. Takala Paris'teki Disneyland'e çocuklar gibi şen, en
sevdiği karakterin kostümünü giyip gidiyor. Bunda bir gariplik yok; bu eğlence
kompeksinin hem içinde hem de dışında çocuklar için satılan binlerce karakterin
kostümü ve çeşitli eşyasının ticari önemi de malum. Ancak güvenlik görevlileri,
içerideki gerçek Pamuk Prenses'le karıştırılabileceği için bu kostümle girişini
engellemeye çalışıyorlar. Takala da şaşkınlıkla, "Ama ben Pamuk Prenses'i
bir hayal kahramanı sanmıştım" diyor. Evet ama aynı zamanda içeride bir gerçek,
yetişkin boyutlarında pamuk prenses mevcut, Takala'nın varlığı onun
gerçekliğini tehdit ediyor. Bu güldüren aslı ve kopyası, bir de gerçeğiyle
karıştırılma tartışmalarının yanı sıra, Takala, bu mutluluk deposu mekanların
iç yüzünü de ortaya çıkarıyor. Daha önceki işleri 'Bag Lady' ve 'The Angels'
adlı performanslarda da alışveriş merkezlerine müdahalelerde bulunuyor,
buradaki güvenlik kaygısı ve güvenliğin nesnesini ifşa ediyor. Kimileri
'tsunami' diyor. Gökten yere, imgelemden bedene, bir galeriden bir diğerine,
daha niceleriyle, yepyeni dalgalarda salınmak için sergiler 9 Eylül'e kadar
Palais de Tokyo başta olmak üzere çeşitli merkezlerde açık kalacak.
0 yorum:
Yorum Gönder