Journal of Molecular Cell Biology adlı
tıp dergisinin internet sayısında yayımlanan araştırmada, halka
açık veri bankalarında bulunan 7 farklı kanser tipindeki mesajcı
RNA veri örneklerini analiz eden araştırmacılar, hücrelerde uzun
süreli oksijen yokluğunun kanser büyümelerindeki önemli bir
etken olabileceğini gösterdi.
Bu konuda önceden yapılan bilimsel
araştırmalarda hücrelerdeki düşük oksijen seviyesinin kanserin
gelişmesine katkı sağlayan bir etken olduğu öngörülüyordu,
ancak bunun kanser büyümesindeki önemli bir etken olduğu
bilinmiyordu.
Ortaya atılan yeni kanser büyüme
modelinin geçerli olduğunun kanıtlanması durumunda bu,
araştırmacıları öncelikle hücrelerdeki oksijen seviyelerinin
düşmesini engelleyici yeni metodlar bulmaya sevk edecek ve bu da
kanser tedavisinde köklü bir değişikliğe gidilmesi sonucunu
doğuracak.
Araştırma ekibinden Prof. Ying Xu,
araştırmalarının bilimsel adı "Hipoksiya" olan
hücrelerdeki düşük oksijen seviyesinin bazı belli kanser
türlerinde önemli bir etken olduğunun kanıtladığını söyledi.
Dünyada görülen yüksek kanser
oranlarının sadece rastgele genetik mutasyonlarla
açıklanamayacağını belirten Xu, biyoloji ve hesaplamalı bilimi
bir araya getiren biyoenformatik biliminin araştırmacılara kansere
yeni bir ışık altında bakma imkanı sunduğunu kaydetti.
Xu, "Kanser ilaçları belirli bir
mutasyonun moleküler seviyede köküne ulaşmaya çalışır ancak
kanser genellikle bunun etrafından dolaşarak kendine yeni bir yol
bulur. Bu yüzden genetik mutasyonların kanserin ana etkeni
olmayabileceğini düşünüyoruz" dedi.
Araştırmacılarca öngörülen modele
göre, düşük oksiyen seviyeleri hücrenin, "Oksidatif
fosforilasyon" adı verilen hücrelerin normalde gelen besini
enerjiye çevirme yöntemine müdahale ediyor.
Oksijen azaldıkça, hücreler, "ATP"
adlı enerji üniteleri üretmek için daha az verimli bir enerji
üretme yolu olan glikoliz yöntemini kullanmaya başlıyor ve bu
yüzden kanser hücreleri, başta glukoz olmak üzere daha fazla
besin alabilmek için daha sıkı çalışmak zorunda kalıyor.
Oksijenin tehlikeli seviyeleri düşmesi
halinde yeni kan damarları yaratma süreci olarak tanımlanan,
"Anjiojenesis" başlıyor. Yeni oluşturulan kan damarları
hücreye taze oksijen sağlıyor ve böylece hücre ile tümörün
içindeki oksijen seviyeleri düzeliyor ve tümörün büyümesini
geçici bir süre için engelliyor.
Xu ve arkadaşlarının öngördüğü
modele göre, bundan sonraki aşamada kanser hücresi daha fazla
besin aldığında büyüyor ve bu da tümörün biyokütlesini
büyütürken içindeki oksijen seviyesinin düşmesine neden oluyor.
Dolayısıyla hücrelerin besini enerjiye çevirme verimliliği daha
da düşüyor.
Bu durum daha aç hale gelen kanser
hücrelerinin, kan dolaşımından daha fazla besin alabilmek için
harekete geçmesini sağlıyor ve bu kısır döngü böylece sürüp
gidiyor.
Geliştirdikleri yeni kanser büyüme
modelinin niçin çok sayıda kanser türünün ilaçlara sadece 3
ila 6 hafta gibi kısa bir sürede dirençli hale geldiğini
açıkladığını vurgulayan Xu, yeni modelin yapılacak deneysel
kanser araştırmalarda denenmesinin büyük önem taşıdığını
kaydetti.
0 yorum:
Yorum Gönder