Pera Müzesi, Warhol'un dünyasına kapılarını aralıyor.
Sanatçının daha önce Türkiye'de görülmemiş işlerinin yer aldığı 'Andy Warhol -
Herkes İçin Pop Sanat' sergisi bugün açılıyor.
Andy Warhol’la ilgili söylenecek ne kaldı diye
düşünebilirsiniz. Slovak asıllı Amerikalı pop art efsanesinin Campbell
çorbaları, Liz’leri, Marilyn’leri hayal gücünden yoksun dekoratörlerin elinde
oyuncak olduktan sonra bu soruyu sormak çok doğal. Ancak Warhol’un hâlâ
söyleyecekleri var. Özellikle de popüler kültüre dair tüm öngörülerinin
gerçekleştiği, realiti şovlardan her gün yeni bir yıldız devşirilen, kopyanın
kopyasının dolaşımında sınır tanımaz bir boyuta ulaştığımız bu çağda... Warhol,
neferi olduğu pop art akımıyla kültürel endüstrinin aldığı şekle, imgelerle
ilişkimizin geçirdiği dönüşüme işaret ederken belki de bugünün anahtarını
sunuyordu. Pera Müzesi’nin Slovakya’daki Zoya Müzesi’yle işbirliği yaparak
gerçekleştirdiği ‘Andy Warhol - Herkes İçin Pop Sanat’ sergisi de Warhol’un bu
konumunu hatırlatıyor. ‘Fabrika Kızı’, ‘The Doors’ gibi filmlerde zihnimize
çıkarcı, duygudan yoksun, döneminin heyecanından nemalanan bir figürmüş gibi
kazınmaya çalışılan bu ‘en ünlü sanatçının’ işlerini açık zihinle tekrar
ziyaret etme olanağı sunuyor.
Pera Müzesi’nde 20 Temmuz’a kadar görülebilecek ‘Andy Warhol
- Herkes İçin Pop Sanat’ sergisinin dün gerçekleştirilen basın toplantısında da
sanatçının bugün ne ifade ettiği, üzerinde durulan konulardandı. Sergi için
Türkiye ’ye gelen Andy Warhol’un yeğeni, çocuk kitapları illüstratörü James
Warhola, salondan gelen “Warhol bugün yaşasaydı, kimin portresini yapardı?”
sorusuna “Muhtemelen realiti şov yıldızlarınınkini. Çünkü pop kültürün kalbi
maalesef artık orada atıyor. Ve Andy de filmlerindeki spontanlıkla bu devri
çoktan öngörmüştü” cevabını verdi. Ki Warhol’un yıldızların ne yaptıklarına
değil, sadece şöhretlerine ilişkin tutkusu tabii ki Zoya Müzesi’nden getirtilen
87 yapıtı arasında da baskın unsurlardan. Daha önce Türkiye’de sergilenmeyen
serigrafi dizileri ve desenler arasında bir bakıyorsunuz, Mick Jagger hınzır
ifadesiyle sizi süzüyor... Diğer duvara bakıyorsunuz, Lenin, pespembe bir fon
üzerinde ciddiyetini korumaya çalışıyor. Ancak bunlar bildik anlamda portreler
değil. Yine Pera’da sergilenen ‘20. Yüzyıldan On Yahudi Portresi’ serisindeki
tavrı, Warhol’un da şöhretle ilişkisini anlamak için daha da açıklayıcı.
Einstein’dan Sarah Berhnardt’a Warhol’un, bazılarını hiç tanımadan
gerçekleştirdiği bu portrelere konu olan kişiler, onun için üzerinde oynanacak
şablonlardan ibaret. Yine James Warhola’ya dönelim: Warhola, bu serginin
İstanbul ’da açılmasının ayrıca önemli olduğunu, çünkü amcasının Bizans
ikonografisine özel bir ilgi duyduğunu söylüyor. Bizanslı ikon ustaları nasıl
Tanrının eli olmak üzere yola çıkıyorsa, Warhol da 20’nci yüzyıl kültür
endüstrisinin eli... İmgelerin çoğaltılabildiği, orijinal ile kopya arasındaki
sınırların yerinden oynadığı pop kültür çağının katalizörü olmak üzere yola
çıkıyor.
0 yorum:
Yorum Gönder