7 Mayıs 2014 Çarşamba

HERKES İÇİN WARHOL



Pera Müzesi, Warhol'un dünyasına kapılarını aralıyor. Sanatçının daha önce Türkiye'de görülmemiş işlerinin yer aldığı 'Andy Warhol - Herkes İçin Pop Sanat' sergisi bugün açılıyor.

Andy Warhol’la ilgili söylenecek ne kaldı diye düşünebilirsiniz. Slovak asıllı Amerikalı pop art efsanesinin Campbell çorbaları, Liz’leri, Marilyn’leri hayal gücünden yoksun dekoratörlerin elinde oyuncak olduktan sonra bu soruyu sormak çok doğal. Ancak Warhol’un hâlâ söyleyecekleri var. Özellikle de popüler kültüre dair tüm öngörülerinin gerçekleştiği, realiti şovlardan her gün yeni bir yıldız devşirilen, kopyanın kopyasının dolaşımında sınır tanımaz bir boyuta ulaştığımız bu çağda... Warhol, neferi olduğu pop art akımıyla kültürel endüstrinin aldığı şekle, imgelerle ilişkimizin geçirdiği dönüşüme işaret ederken belki de bugünün anahtarını sunuyordu. Pera Müzesi’nin Slovakya’daki Zoya Müzesi’yle işbirliği yaparak gerçekleştirdiği ‘Andy Warhol - Herkes İçin Pop Sanat’ sergisi de Warhol’un bu konumunu hatırlatıyor. ‘Fabrika Kızı’, ‘The Doors’ gibi filmlerde zihnimize çıkarcı, duygudan yoksun, döneminin heyecanından nemalanan bir figürmüş gibi kazınmaya çalışılan bu ‘en ünlü sanatçının’ işlerini açık zihinle tekrar ziyaret etme olanağı sunuyor.
Pera Müzesi’nde 20 Temmuz’a kadar görülebilecek ‘Andy Warhol - Herkes İçin Pop Sanat’ sergisinin dün gerçekleştirilen basın toplantısında da sanatçının bugün ne ifade ettiği, üzerinde durulan konulardandı. Sergi için Türkiye ’ye gelen Andy Warhol’un yeğeni, çocuk kitapları illüstratörü James Warhola, salondan gelen “Warhol bugün yaşasaydı, kimin portresini yapardı?” sorusuna “Muhtemelen realiti şov yıldızlarınınkini. Çünkü pop kültürün kalbi maalesef artık orada atıyor. Ve Andy de filmlerindeki spontanlıkla bu devri çoktan öngörmüştü” cevabını verdi. Ki Warhol’un yıldızların ne yaptıklarına değil, sadece şöhretlerine ilişkin tutkusu tabii ki Zoya Müzesi’nden getirtilen 87 yapıtı arasında da baskın unsurlardan. Daha önce Türkiye’de sergilenmeyen serigrafi dizileri ve desenler arasında bir bakıyorsunuz, Mick Jagger hınzır ifadesiyle sizi süzüyor... Diğer duvara bakıyorsunuz, Lenin, pespembe bir fon üzerinde ciddiyetini korumaya çalışıyor. Ancak bunlar bildik anlamda portreler değil. Yine Pera’da sergilenen ‘20. Yüzyıldan On Yahudi Portresi’ serisindeki tavrı, Warhol’un da şöhretle ilişkisini anlamak için daha da açıklayıcı. Einstein’dan Sarah Berhnardt’a Warhol’un, bazılarını hiç tanımadan gerçekleştirdiği bu portrelere konu olan kişiler, onun için üzerinde oynanacak şablonlardan ibaret. Yine James Warhola’ya dönelim: Warhola, bu serginin İstanbul ’da açılmasının ayrıca önemli olduğunu, çünkü amcasının Bizans ikonografisine özel bir ilgi duyduğunu söylüyor. Bizanslı ikon ustaları nasıl Tanrının eli olmak üzere yola çıkıyorsa, Warhol da 20’nci yüzyıl kültür endüstrisinin eli... İmgelerin çoğaltılabildiği, orijinal ile kopya arasındaki sınırların yerinden oynadığı pop kültür çağının katalizörü olmak üzere yola çıkıyor.

0 yorum:

Yorum Gönder