Balat’ta kıyıdaki dar sokakların arasında yürürken aniden dev bir boşluk beliriyor. Kıyı düzlüğünden, Molla Aşkı Terası’nın olduğu tepeliğe kadar uzanan bir alanda, Fatih Belediyesi’nin iş makineleri kocaman kahverengi bir boşluk açmış. Tepelere doğru, henüz tam olarak yıkılmamış ama duvarına, penceresine kepçelerle façalar atılmış, yaralı evler bekliyor.
‘Kentsel dönüşüm’, Balat’ın tam ortasında kendine bir yer açmaya başlamış. Toprak ve ıslak beton kokusu bütün kokuları bastırmış. Bu alanın 200-300 metre yukarısında, Bizans Prensesi Balatin’in yazlık sarayının üzerine kurulu Molla Aşkı Terası tesislerineyse çocuk akını var.
Çocuklar, Meyvehane Projesi için buradalar. Üç tarafı camla çevrili mekâna çığlık kıyamet giriyorlar. Onları yarısı Türk yarısı Avrupa Toplum Gönüllüsü (EVS) olarak Türkiye’ye gelmiş çeşitli milletlerden, bir kısmı hippi görünümlü gençler ellerinde boyalar, gitarlarla karşılıyorlar. Ve ‘mübalağa cenk olunuyor’! Çocuk enerjisi, öyle böyle bir enerji değil ve durup bir noktaya odaklanmaları için önce gitarlar çalınıyor, avaz avaz şarkı söyleniyor, yüzler boyanıyor, sandalyeler arasında düz koşular yapılıyor. Çocuklar nihayet biraz durulduğunda, Meyvehane projesi de başlıyor.
Projeyi başlatan Pieter Baets, çocukların deyimiyle “Ya Peter yaaa...”, Belçikalı. O da Avrupa Toplum Gönüllüsü olarak Türkiye’ye gelmiş. Okurlar, onu Sebze Sepeti Projesin’den hatırlayabilir.
O ve arkadaşları, Sebze Sepeti Projesi kapsamında, Balat sakinlerine sebze tohumu dağıtarak balkon ve pencerelerde sebze yetiştirilmesini teşvik etmişti. Meyvehane, onun kardeş projesi sayılabilir.
Proje, basit. Hedef, Balat’ta izin alabildikleri her kaldırıma, bahçeye, terasa, arsaya, boş kilise bahçesine, kapı dibine bir meyve ağacı veya asma dikmek.
Projenin kilit noktası, bu ağaçların dikiminde ve bakımında çocukların asli rolünün olması. Yetişkinler ise yer göstererek, ağaçların bakımına nezaret ederek veya ağaç başı 25 TL bağış yaparak projenin parçası olabiliyor.
Meyvehane Projesi’nden Erdem Temel’e göre çocuklar projeyle muzun sadece ‘markette satılan bir şey’ değil, toprakta yetişen bir ürün olduğunu görecek. Erdem, “Çocuklara ‘Sizden 1-2 nesil öncesi bunları biliyordu’ demek, yemeğin nasıl yapıldığını göstermek istiyoruz” diyor.
Erdem, permakültür eğitimi almış, Yeşiller ile ekoköylerle, gerilla bahçeleriyle bağları var. Erdem’e göre “Kent içinde tarım, teşvik edilmeli, çünkü iklim değişikliğine bağlı olarak dünya ciddi bir kıtlık yaşayacak, orta halli veya yoksul kesim için kendi besinini kendi yetiştirme becerisine sahip olmak önemli olacak.”
Velhasıl kent içi tarım derken kast ettiği, verimli tarım arazilerine kondurulmuş ultralüks villaların bahçelerinde organik domates, biber, aloevera yetiştirmekten biraz ötesi...
Olur mu, olmaz mı bilinmez. Ama projenin unutulmuş/uyutulmuş bazı bilgileri dürttüğü kesin. Çocuklara nezaret etmek üzere, mahalle adına gelen başörtülü genç anne örneğin. Adını vermeye çekiniyor. Ama buraya gelmeye çekinmemiş, “Ağaç dikmek olunca, kalktık geldik elbette, çok güzel bir şey...” diyor. Ağacı, toprağı biliyor. Memleketteki ailesi zaten organik tarımla uğraşıyor, cumartesi Şişli’deki ekolojik pazara ürün getiriyorlar. Projeden de gönüllüler Balat’ta kapı kapı dolaşıp broşür dağıttıkları için haberdar olmuş.
“Biz Balat’a âşık bir grup istekli gönüllüleriz. Balat’ta meyve ağaçları yetiştirerek İstanbul’un geleceğiyle ilgili olumlu bir değişiklik yapacağımaz inanıyoruz” diyen Meyvehane günüllülerine meyvehane@gmail.com veya www.facebook.com./sebzesepeti adresinden ulaşabilir, bağışta bulunabilir, kendi semtinizi meyvehaneye çevirmek için bilgi alışverişinde bulunabilirsiniz.
Meyvehane projesi, hepi topu 2 bin 500 TL’lik bir proje. Benim katıldığım gün, çocuklar elma, armut, asma, maltaeriği cinsi 30 fidan dikti. Bağış ve katılım artarsa, dikimler sürecek.
Fidanların bedeli, projenin sadece bir bölümü. Diğer bölüm, çocukların ağırlanması. Yeryüzünde pek çok güzel fikir var, ama çoğu internette parlayıp sönüyor çünkü sosyal ağlar hariç, insanların ‘bedavaya’ sosyalleşebileceği alan az, yüz yüze gelmek, giderek daha pahalı. Molla Aşkı Terası’nın bir bölümünü proje için açan Mehmet Ünal, bu açıdan bir istisna.
Mehmet Bey’i mutfakta ceket/kravat bulaşık yıkarken buluyorum. Hem konuşuyor, hem yıkıyor hem de kravatına bir damla su damlatmıyor. “Çocuklar kırsınlar, döksünler ne var...” diyor. Konu ağaç olunca, destek olmuş. Kendisi de bu yıl 150 fidan dikmiş, “Parka, bahçeye, mezarlığa, neresi boşsa oraya...”
Meyvehane’yle ilgili dosyada “Organik ve yerel çeşitliliği korumak, İstanbul’u ekonomik krizlere daha hazırlıklı kılmak, farklı etnik köken ve sosyal sınıfta ait vatandaşların birlikte çalışmasını sağlamak, bağlar kurmak, farklı dini ve kültürel arkaplana ait çocukları bir arada tutarak barışa katkıda bulunmak....” diye uzayan bir liste var. Tuhaftır, sadece 30 fidanla bunu başarıyorlar. Çünkü Balat’ta, kentsel dönüşümün bağrında “Kıyametin kopacağını bilsen, elindeki fidanı dikeceksin” çağrısına kulaklar hâlâ açık.
0 yorum:
Yorum Gönder