Uluslararası Hannover Sanayi Fuarı’na bu yıl damgasını vuran konulardan biri enerji verimliliği. ‘Akıllı şebekeler’, sanayi şirketleri için bir ‘mega-trend’ haline gelmiş durumda.
64 ülkeden 4 bin 800’ü aşkın şirketin katıldığı fuarda çevreci teknolojilerle en fazla verimin nasıl sağlanacağı, üzerinde en çok durulan soru.
Milyarlarca euroluk yatırım gerektiren bu süreçte aşılması gereken pek çok pürüz de var. Bir yanda ürünlerin en az enerji sarfiyatıyla üretilmesi, diğer yanda güneş, rüzgar ve organik maddeler gibi yeni enerji kaynaklarının elektrik şebekesine en iyi şekilde aktarılması gerekiyor. Sihirli formül ise ‘akıllı elektrik şebekelerinde' yatıyor.
Dikkatlerin akıllı elektrik şebekelerine çevrilmesine yol açan ilke ise “3 tane 20 prensibi”. Yani iklim düşmanı karbondioksit salınımının 2020 yılına kadar yüzde 20 oranında azaltılması. Ve o zamana kadar yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilen elektrik oranının en az yüzde 20’ye çıkarılması. Bu hedef, AB’nin iklim değişikliğiyle mücadele planının temelini oluşturuyor. Ancak siyasetin koyduğu bu hedefe ulaşabilmek için yel değirmenleri ya da güneş enerjisi panelleri tek başına yeterli değil. Yenilenebilir enerjilerin en büyük zaafı, istenildiği zaman istenildiği miktarda elde edilememesi. Yani rüzgâr esmedikçe yel değirmenine de yapacak iş kalmıyor. İşte bu zaafa karşı çözüm ‘Smart Grids’ yani ‘akıllı enerji şebekelerinde’ yatıyor.
Enerji sevkiyatının geleceği olarak görülen akıllı şebekelerle kaynakların birbiriyle iletişimi hedefleniyor. Yel değirmeni ya da güneş panelleri gibi küçük enerji santrallerinden gelen elektrik, sürekli akışı sağlayan akıllı sistemler yoluyla dağıtılacak. Şebekede çok fazla elektrik olması durumunda akülerde ara depolama yapılacak. Örneğin elektrikli otomobiller akşam garaja geldiğinde bu depolanan elektrikle yeniden doldurulabilecek.
‘Akıllı şebekeler’, sanayi şirketleri için bir ‘mega-trend’ haline gelmiş durumda. Hannover Sanayi Fuarı’na katılan İsviçre merkezli ABB şirketinin Avrupa bölümü başkanı Peter Smits şöyle konuşuyor:
“Elektrik şebekesine zekayı getirmedikçe, tüm bu yenilenebilir enerjiyi doğru zamanda doğru yerde optimal bir şekilde kullanamazsınız. Smart Grid de işte bu anlama geliyor: Akıllı şebeke. Ve bu zekanın adım adım geliştirilmesi gerekiyor. Şu an mevcut pek çok çözüm var. Hemen başlamamız mümkün. Ama bu sistemleri etkin bir şekilde kullanabilmek için daha esnek elektrik tarifelerine ihtiyacımız var. Şebekeye aktarılan yenilenebilir enerji arttıkça elektrik dağıtım şirketlerinin de bu çözüme daha fazla ihtiyacı olacak.”
Tabii ki tüm bunlar dev yatırımlar gerektiriyor. Avrupa Komisyonu, sadece Avrupa’da önümüzdeki yirmi yılda yaklaşık 400 milyar euroya ihtiyaç duyulacağı tahmininde bulunuyor. İtalya ya da Fransa’da akıllı elektrik sayaçları evlere çoktan girmiş durumda. Japon elektrik şirketleri yeni şebekelerin inşası için milyarlarca euro değerinde yatırımlar yapıyor. Amerikan yönetimi milyarlarca dolarlık pilot projeler finanse ediyor. Almanya’da ise şu an birkaç pilot bölgede, akıllı şebeke fikrinin nasıl uygulamaya konabileceği üzerinde çalışılıyor. Pilot bölgeler iki yıl içinde konseptlerini günlük yaşamda test ederek piyasaya sunulabilecek olgunluğa getirecek. Yaz aylarında, içinde çamaşır makinesi, buzdolabı ve garajında bir elektrikli otomobil bulunan bir evin inşasının tamamlanması hedefleniyor.
Sistemdeki unsurların birbiriyle iletişimi de hayati önem taşıyor. Akıllı şebeke sistemi için akıllı prizler ve konuşan çamaşır makinelerine ihtiyaç var. Bodrum katındaki ısı pompasının elektrik şebekesinden gelen sinyalleri algılaması gerekiyor.
DEUTSCHE WELLE TÜRKÇE
0 yorum:
Yorum Gönder