Carsharing olarak bilinen araç paylaşımı, Almanya'da 25'inci
doğum gününü kutluyor. Gelişen çevre bilinci ve araç sahibi olmanın gençler
için artık bir statü sembolü olmaktan çıkması, bu uygulamaya ilgiyi artırıyor.
Bundan tam 25 yıl önce, Berlinli üç erkek kardeş, bir akşam
oturup aynı arabayı nasıl verimli bir biçimde ortak kullanabileceklerini
düşünüp taşınırlar. Gecenin sonunda kardeşlerden Markus Petersen’e bu işe,
yasal bir çözüm bulması görevi verilir. Petersen ise bu görevi daha da ileriye
götürür ve 10 Haziran 1988’de Batı Berlin’de Almanya’nın ilk otomobil paylaşım
firmasını kurar.
Ancak günümüzde "carsharing" olarak bilinen
sistemi bulanlar, Almanlar değil. Bunu İsviçreliler, Almanlardan birkaç ay önce
keşfetmişti. Fikir aslında çok basit: Zira bir araç satın almak, hiç de ucuz
değil. Ayrıca otomobil, günün büyük bir kısmında kullanılmadan park yerinde
bekliyor. Ve birçok insanın aynı otomobilden faydalanmasıyla bu sadece bütçeye
değil, aynı zamanda çevreye de büyük fayda sağlıyor. Markus Petersen, firmayı
kurduğu yıllarda, ülkede otomobil sayısının düşürülmesi gerektiğini
savunduklarını hatırlatıyor ve şöyle konuşuyor: "1980’ler sonunda hepimiz
ekolojiye önem vermeye başlamıştık. Hatta ticari çalışma kurallarında bile
kimsenin özel araç sahibi olmaması gerektiği gibi kurallar yer alıyordu."
Petersen’in otomobil paylaşımı firması, medyada büyük yankı
uyandırınca, fikir Almanya’da giderek yaygınlaştı. 1990’larda ülkede, birden
fazla carsharing firması kuruldu. Hatta az yakıt harcayan, çevreye duyarlı
otomobil sunan firmalar, büyük cirolar yaptı. Markus Petersen’in firması da
bunlardan biriydi.
Hâlihazırda ise otomobil paylaşımı Almanya’da altın çağını
yaşıyor. Ülkenin büyük kentlerinde farklı alanlarda faaliyet gösteren birçok
firma, bu hizmeti sunuyor. Örneğin Alman demiryolları şirketi Deutsche Bahn,
tren garlarında bu hizmeti de veriyor. Ekolojik yükümlülükleri olduğuna inanan
firmaların yanı sıra Daimler ve BMW gibi büyük otomobil üreticileri de son
yıllarda bu alana büyük yatırımlar yapıyor. Ancak uzmanlar, bu dev firmaların
çevre bilincinden değil daha farklı nedenlerden dolayı bu alana yöneldiklerini
kaydediyor. Merkezi Frankfurt’ta bulunan Sosyal Ekolojik Araştırmalar
Enstitüsü’nden Konrad Götz, bunun sebebini "Toplumda yeni bir eğilim
gözleniyor. Artık gençler otomobil sahibi olmayı, bir statü sembolü olarak
görmüyor" şeklinde açıklıyor.
Kamuoyu araştırmaları, özellikle büyük şehirlerdeki
gençlerin, gelecekte kendi arabasına sahip olma isteğinin azaldığını
gösteriyor. O nedenle tröstler, gençleri carsharing sayesinde kendilerine
bağlamaya çalışıyor. Daimler, 2009 yılından bu yana "Car 2 Go" adlı
bir ağ kurarak, otomobil paylaşımına bir dizi yenilik getirdi. Örneğin
kullanıcılara, manyetik bir üyelik kartı gönderiliyor. Kullanıcı, internet
üzerinden bulunduğu yerin yakınlarında boş duran bir araç olup olmadığını
görüyor ve istediğini kiralıyor. Üyelik kartı ile aracın kapısını açıyor ve
otomobilin içindeki anahtara ulaşıyor. Bu uygulamayı, popüler kılan özellik ise
kullanıcıların aracı, aldığı yere geri getirme zorunluluğunun olmaması. Yasal
olarak park izni olan istedikleri yerde bırakıp kapıyı yine üyelik kartı ile
kilitleyebiliyorlar. Kullanılan dakikaya göre de kira bedeli hesaplanıyor, bu
da kredi kartından çekiliyor. Yine lüks otomobil firması BMW de "Drive
Now" adı altında aynı hizmeti sunuyor. Kentin çeşitli semtlerine park
edilmiş yüzlerce BMW 1 ya da Mini Cooper, akıllı cep telefonları üzerinden
anında kiralanabiliyor ve varılan adreste hiçbir park parası ödemeden
bırakılabiliyor. Drive Now firmasının Basın Sözcüsü Michael Fischer, otomotiv
endüstrisinin bir dönüşüm geçirdiğini belirtiyor.
Fischer, "Artık karşınızda bildiğiniz klasik otomobil
üreticileri yok. Zira BMW gibi birçok firma, günümüzde mobilite hizmeti sunan
firma olma yönünde ilerliyor." diyor. Fischer, özellikle internetin verdiği
özgürlüğün bu gelişmeyi tetiklediğini kaydediyor. Zira rezervasyonların yüzde
90’ı, akıllı telefonlar üzerinden yapılıyor.
0 yorum:
Yorum Gönder