Plazma hücrelerinin kemik iliğinde kontrol dışı artışından
kaynaklanan kötü karakterli bir hastalık olan Multipl Miyelom'un tedavisinde
son yıllarda büyük gelişmeler elde edildi.
Memorial Şişli Hastanesi Hematoloji Bölüm Başkanı ve
Uluslararası Miyelom Çalışma Grubu üyesi Prof. Dr. Orhan Sezer yaptığı yazılı
açıklamada, dünyada en sık gözlenen kötü huylu kan hastalıkları arasında ikinci
sırada yer alan Multipl Miyelom ve tedavisi hakkında bilgi verdi.
Sezer, beyaz kan hücrelerinin bir alt grubunu oluşturan
plazma hücrelerinin "antikor" denilen vücudu mikroplara karşı koruyan
proteinleri ürettiğini anlatarak, "Multipl Miyelom, görüldüğü sıklık
açısından habis kan hastalıkları arasında, "lenfoma" denilen lenf
bezi hastalıklarından sonra ikinci sırada.
Bu hastalık, kemiklere hasar verip, ağrılara, kırıklara
hatta felce yol açabiliyor. Hastalık, bunun ötesinde, böbrek yetmezliğine ve
bağışıklık sistemindeki bozukluklara sebep olabiliyor, bu durum da vücudu
mikroplara karşı savunmasız hale getirmektedir" ifadelerini kullandı.
Orhan Sezer, kanda yüksek sedimantasyon değeri, kansızlık,
kemik ağrıları, enfeksiyon gibi belirtilerle kendini gösteren Multipl
Miyelom'un tanısını koymak için, kan ve idrarda bazı özel biyokimyasal
araştırmalar yapılması gerektiğine işaret ederek, araştırma sonucu Miyelom söz
konusu olduğu veya olabileceği yolunda ise kemiklerin durumunu ve kemik
iliğindeki hücreleri de incelemek gerektiğini aktardı.
Dünyada en çok kemik iliği nakli yapılan hastalığın Miyelom
olduğuna vurgu yapan Sezer, şöyle devam etti: "Şu anda yaygınlığını
kaybeden kök hücrelerin kemik iliğinden alınması yöntemi yerine şu anda kök
hücreler kemik iliğinden değil, özel bir ilaç tedavisi sonrası hasta için basit
ve kolay bir şekilde, ameliyata gerek olmaksızın, kandan toplanmakta.
Birkaç kür kemoterapiden sonra, yaşı ve organ fonksiyonları
uygun hastalarda otolog kök hücre transplantasyonu hedeflenirken, kök hücreler
toplandıktan sonra, yüksek dozlu tedavi uygulanması ve kök hücrelerin hastaya
damardan geri verilmesi tedavisi, bu hastalıkta alınan yanıt oranını,
kalitesini ve sürecini önemli şekilde artırıyor. Kök hücre transplantasyonu
yapılamayan hastalarda ise yeni ilaçları da içeren tedavi protokolleri uygulanıyor."
Prof. Dr. Sezer, tedavinin hastanın yaşı, fiziki durumu,
organ fonksiyonları ve kişisel tercihleri göz önüne alınarak planlandığını
belirterek, şunları kaydetti: "(Yeni ilaçlar) adı altında toplanan bazı
ilaçlar ve kemik iliği nakli son yıllarda bu hastalıkta eskisine oranla çok
daha başarılı sonuçlar alınmasını ve hastaların yaşam süresinin artmasını
sağladı.
Tedaviden sonra, hastalığın kandaki, idrardaki ve kemik
iliğindeki tüm belirtilerinin tamamen kaybolduğu duruma 'tam yanıt' ismi
verilirken yeni ilaçların da desteğiyle, otolog transplantasyon yapılan
hastalarda yanıt oranı yüzde 95'in, tam yanıt oranı ise yüzde 70'in üzerine
çıkabilmekte. Son yıllarda elde edilen büyük gelişmeler, bu hastalığın yaşam
sürecini olumlu ve önemli bir şekilde etkilerken büyük çaptaki araştırmalar
devam ettiğinden, yeni tedavi protokolleri ve yeni ilaçlar da bu hastalıkta
daimi bir umut kaynağı olmakta."
0 yorum:
Yorum Gönder