Kanserle savaşta yüz güldüren son gelişme; tümörün gen haritasını çıkaran ve bu haritaya göre en etkili tedaviyi seçme imkânı sunan oncotype DX testiyle ilgili. Bir süredir meme kanserinde kemoterapiye gerek olup olmadığını belirleyen ve doğru hastaya doğru ilacın verilmesini sağlayan test artık kalın bağırsak kanserinde de kullanılacak. Bir diğer önemli gelişme ise kanserli hücreleri öldürmede çok daha etkili olan yeni ilaçlar.
Geçtiğimiz hafta İsrail’de kanser tedavisindeki son gelişmelerin anlatıldığı kongreye katılan İstanbul Bilim Üniversitesi Onkoloji Bilim Dalı başkanı Prof. Dr. Gökhan Demir, ‘Onkolojide yeni bir çağın habercisi’ diye nitelendirdiği kişiye özel kanser tedavisi ile ilgili gelişmeleri Ntvmsnbc’ye anlattı.
Oncotype DX ile tümör dokusundaki 21 gene bakılıyor. Bu 21 genin varlığına göre hastalığın tedaviye cevap ve nüks skorunun belirlendiğini vurgulayan Prof. Demir, yöntemle ilgili şunları söyledi:
“Oncotype-DX, önceden sadece meme kanserinde koltuk altı lenf bezine metastaz yapmamış, hormon reseptörleri pozitif olan grupta, tedaviye yanıtın ne düzeyde olacağını öngörüyordu. Bize bir risk skalası çıkarıyor, hastalığın nüks etme olasılığını ve kemoterapiye cevabını öngörüyordu. Kudüs’teki toplantıda yöntemin, sadece koltuk altında metastazı olmayan hastalarda değil, aynı zamanda koltuk altında metastazı olan hastalarda da yani, hastalığın daha ileriki dönemlerinde de kullanılacağı gösterildi. Önemli bir diğer gelişme ise meme kanserinin lokal ileri olduğu, tedaviye önce cerrahi ile değil, kemoterapi ile başlanacağı durumlarda yine bu testin kullanılması. Test, kemoterapide hangi ilaçları seçeceğimiz konusunda da bize bilgi veriyor. Bu da çok önemli bir avantaj.”
Adeta kanser hücresinin gen resmini çeken oncotype-DX, hastalıkla mücadelede önemli bir rol üstleniyor. Geçmişi 2004 yılına dayanan yöntem, Amerika’da erken evre meme kanseri hastalarının parafin dokularının çıkarılması ve bu dokularda 250 genin taranmasıyla bulundu. 250 genden 21’inin hastalığın tekrarlaması açısından önem taşıdığı görüldü. Böylece 21 genlik bir resim çekildi. Ve bu resim onkologlara önemli bilgiler verdi.
Prof. Demir, meme kanseri tedavisinde büyük avantaj sağlayan testin kalın bağırsak kanserinde de kullanılmasını çok önemli bir adım olarak nitelendirdi.
“Bizim tedavi konusunda yüzde yüz net olmadığımız bir kanser türü var; erken dönemde ameliyat edilmiş kalın bağırsak kanserleri. Kalın bağırsak kanserlerinin ikinci evresinde, koruyucu tedavi yapılıp yapılmaması konusunda dünyada bir fikir birliği yok. İşte bu test, kolon kanserindeki bu belirsizliğin giderilmesi açısından çok anlamlı oldu.”
Oncotype DX yönteminde kolon kanserine ilişkin bir başka gen profili kullanıldığını ve hastalığın nasıl seyredeceğinin netleştiğini söyleyen Demir, kanserle mücadele eden akıllı moleküllere bir yenisinin eklendiği müjdesini de verdi.
“Amerika’da yapılan yıllık meme kanseri konferansında yeni bir kavram ortaya çıktı, o da 'total HER 2’nin bloke edilmesi’ kavramı. HER 2, kanser hücresinin üzerindeki bir molekül. Biz bugüne kadar HER 2 pozitif olan hastalarımıza tek ajanlı tedaviler yapardık. Yani tek başına ‘herceptin’ veya ‘lapatinib’ verirdik. Şimdi moleküle karşı bu ilaçların dışında yeni hedefli tedaviler geliştirildi. Bunların içinde en fazla umut vaat edeni ise ‘pertuzumab’ denilen tedavi. Son çalışmalar, HER 2’ye karşı birden fazla akıllı molekülün birlikte kullanılmasının etkiyi çok artırdığını ortaya koydu. Yeni bulunan ilacın eski ilaçlarla kombine edilmesi, etkiyi ve tedaviye yanıt oranını çok büyük ölçüde artırıyor, nüks ihtimalini ise azaltıyor.”
Prof. Demir, bu gelişmelerin yeni bir onkolojik çağın habercisi olduğu görüşünde. Demir, “Kanser giderek artıyor ama ona karşı cephaneliğimiz güçleniyor ve stratejilerimiz de pekişiyor. Artık nerede, hangi silahı kullanacağımızı önceden biliyoruz” dedi ve şöyle devam etti:
"Bu başarılar, onkolojide yeni bir çağ açıldığının göstergesi. Bu silahları doğru kullanmak için kişiye özel tedavi geliştirdik, onu yapıyoruz. Biz eskiden hastaya bir tedaviye başladığımız zaman, ‘Bu tedavi size yüzde 35 oranında etki eder’ diyorduk. Bu, tedaviyi 100 hastaya uyguladığımızda 35’inde yanıt alacağımızı, 65’inde ise yanıt alamayacağımızı gösteriyordu. Şimdi kanser hücresinin genetik-moleküler özelliklerine bakarak o 35 kişiyi bulmaya çalışıyoruz.
Yine önceden hastayla ilgili klinik kararlarımızı verirken fizik muayene bulguları, radyolojik tetkikler ve hücrenin patolojik bulgularına dayanıyorduk. Bugün bu üçlüye bir dördüncü üye eklendi. O da moleküler onkoloji ve genetik ayağı. Biz artık kanser hücresinin genetik ve moleküler özelliklerine bakarak da karar veriyoruz. Genetik moleküler özellikler, kişiye özel tedavi yaklaşımını ortaya koyuyor.”
NTVMSNBC
Adeta kanser hücresinin gen resmini çeken oncotype-DX, hastalıkla mücadelede önemli bir rol üstleniyor. Geçmişi 2004 yılına dayanan yöntem, Amerika’da erken evre meme kanseri hastalarının parafin dokularının çıkarılması ve bu dokularda 250 genin taranmasıyla bulundu. 250 genden 21’inin hastalığın tekrarlaması açısından önem taşıdığı görüldü. Böylece 21 genlik bir resim çekildi. Ve bu resim onkologlara önemli bilgiler verdi.
Prof. Demir, meme kanseri tedavisinde büyük avantaj sağlayan testin kalın bağırsak kanserinde de kullanılmasını çok önemli bir adım olarak nitelendirdi.
“Bizim tedavi konusunda yüzde yüz net olmadığımız bir kanser türü var; erken dönemde ameliyat edilmiş kalın bağırsak kanserleri. Kalın bağırsak kanserlerinin ikinci evresinde, koruyucu tedavi yapılıp yapılmaması konusunda dünyada bir fikir birliği yok. İşte bu test, kolon kanserindeki bu belirsizliğin giderilmesi açısından çok anlamlı oldu.”
Oncotype DX yönteminde kolon kanserine ilişkin bir başka gen profili kullanıldığını ve hastalığın nasıl seyredeceğinin netleştiğini söyleyen Demir, kanserle mücadele eden akıllı moleküllere bir yenisinin eklendiği müjdesini de verdi.
“Amerika’da yapılan yıllık meme kanseri konferansında yeni bir kavram ortaya çıktı, o da 'total HER 2’nin bloke edilmesi’ kavramı. HER 2, kanser hücresinin üzerindeki bir molekül. Biz bugüne kadar HER 2 pozitif olan hastalarımıza tek ajanlı tedaviler yapardık. Yani tek başına ‘herceptin’ veya ‘lapatinib’ verirdik. Şimdi moleküle karşı bu ilaçların dışında yeni hedefli tedaviler geliştirildi. Bunların içinde en fazla umut vaat edeni ise ‘pertuzumab’ denilen tedavi. Son çalışmalar, HER 2’ye karşı birden fazla akıllı molekülün birlikte kullanılmasının etkiyi çok artırdığını ortaya koydu. Yeni bulunan ilacın eski ilaçlarla kombine edilmesi, etkiyi ve tedaviye yanıt oranını çok büyük ölçüde artırıyor, nüks ihtimalini ise azaltıyor.”
Prof. Demir, bu gelişmelerin yeni bir onkolojik çağın habercisi olduğu görüşünde. Demir, “Kanser giderek artıyor ama ona karşı cephaneliğimiz güçleniyor ve stratejilerimiz de pekişiyor. Artık nerede, hangi silahı kullanacağımızı önceden biliyoruz” dedi ve şöyle devam etti:
"Bu başarılar, onkolojide yeni bir çağ açıldığının göstergesi. Bu silahları doğru kullanmak için kişiye özel tedavi geliştirdik, onu yapıyoruz. Biz eskiden hastaya bir tedaviye başladığımız zaman, ‘Bu tedavi size yüzde 35 oranında etki eder’ diyorduk. Bu, tedaviyi 100 hastaya uyguladığımızda 35’inde yanıt alacağımızı, 65’inde ise yanıt alamayacağımızı gösteriyordu. Şimdi kanser hücresinin genetik-moleküler özelliklerine bakarak o 35 kişiyi bulmaya çalışıyoruz.
Yine önceden hastayla ilgili klinik kararlarımızı verirken fizik muayene bulguları, radyolojik tetkikler ve hücrenin patolojik bulgularına dayanıyorduk. Bugün bu üçlüye bir dördüncü üye eklendi. O da moleküler onkoloji ve genetik ayağı. Biz artık kanser hücresinin genetik ve moleküler özelliklerine bakarak da karar veriyoruz. Genetik moleküler özellikler, kişiye özel tedavi yaklaşımını ortaya koyuyor.”
NTVMSNBC
0 yorum:
Yorum Gönder