20 Haziran 2013 Perşembe

'OTOMOBİLİMİ PAYLAŞIYORUM'



Carsharing olarak bilinen araç paylaşımı, Almanya'da 25'inci doğum gününü kutluyor. Gelişen çevre bilinci ve araç sahibi olmanın gençler için artık bir statü sembolü olmaktan çıkması, bu uygulamaya ilgiyi artırıyor.

Bundan tam 25 yıl önce, Berlinli üç erkek kardeş, bir akşam oturup aynı arabayı nasıl verimli bir biçimde ortak kullanabileceklerini düşünüp taşınırlar. Gecenin sonunda kardeşlerden Markus Petersen’e bu işe, yasal bir çözüm bulması görevi verilir. Petersen ise bu görevi daha da ileriye götürür ve 10 Haziran 1988’de Batı Berlin’de Almanya’nın ilk otomobil paylaşım firmasını kurar.
Ancak günümüzde "carsharing" olarak bilinen sistemi bulanlar, Almanlar değil. Bunu İsviçreliler, Almanlardan birkaç ay önce keşfetmişti. Fikir aslında çok basit: Zira bir araç satın almak, hiç de ucuz değil. Ayrıca otomobil, günün büyük bir kısmında kullanılmadan park yerinde bekliyor. Ve birçok insanın aynı otomobilden faydalanmasıyla bu sadece bütçeye değil, aynı zamanda çevreye de büyük fayda sağlıyor. Markus Petersen, firmayı kurduğu yıllarda, ülkede otomobil sayısının düşürülmesi gerektiğini savunduklarını hatırlatıyor ve şöyle konuşuyor: "1980’ler sonunda hepimiz ekolojiye önem vermeye başlamıştık. Hatta ticari çalışma kurallarında bile kimsenin özel araç sahibi olmaması gerektiği gibi kurallar yer alıyordu."
Petersen’in otomobil paylaşımı firması, medyada büyük yankı uyandırınca, fikir Almanya’da giderek yaygınlaştı. 1990’larda ülkede, birden fazla carsharing firması kuruldu. Hatta az yakıt harcayan, çevreye duyarlı otomobil sunan firmalar, büyük cirolar yaptı. Markus Petersen’in firması da bunlardan biriydi.
Hâlihazırda ise otomobil paylaşımı Almanya’da altın çağını yaşıyor. Ülkenin büyük kentlerinde farklı alanlarda faaliyet gösteren birçok firma, bu hizmeti sunuyor. Örneğin Alman demiryolları şirketi Deutsche Bahn, tren garlarında bu hizmeti de veriyor. Ekolojik yükümlülükleri olduğuna inanan firmaların yanı sıra Daimler ve BMW gibi büyük otomobil üreticileri de son yıllarda bu alana büyük yatırımlar yapıyor. Ancak uzmanlar, bu dev firmaların çevre bilincinden değil daha farklı nedenlerden dolayı bu alana yöneldiklerini kaydediyor. Merkezi Frankfurt’ta bulunan Sosyal Ekolojik Araştırmalar Enstitüsü’nden Konrad Götz, bunun sebebini "Toplumda yeni bir eğilim gözleniyor. Artık gençler otomobil sahibi olmayı, bir statü sembolü olarak görmüyor" şeklinde açıklıyor.
Kamuoyu araştırmaları, özellikle büyük şehirlerdeki gençlerin, gelecekte kendi arabasına sahip olma isteğinin azaldığını gösteriyor. O nedenle tröstler, gençleri carsharing sayesinde kendilerine bağlamaya çalışıyor. Daimler, 2009 yılından bu yana "Car 2 Go" adlı bir ağ kurarak, otomobil paylaşımına bir dizi yenilik getirdi. Örneğin kullanıcılara, manyetik bir üyelik kartı gönderiliyor. Kullanıcı, internet üzerinden bulunduğu yerin yakınlarında boş duran bir araç olup olmadığını görüyor ve istediğini kiralıyor. Üyelik kartı ile aracın kapısını açıyor ve otomobilin içindeki anahtara ulaşıyor. Bu uygulamayı, popüler kılan özellik ise kullanıcıların aracı, aldığı yere geri getirme zorunluluğunun olmaması. Yasal olarak park izni olan istedikleri yerde bırakıp kapıyı yine üyelik kartı ile kilitleyebiliyorlar. Kullanılan dakikaya göre de kira bedeli hesaplanıyor, bu da kredi kartından çekiliyor. Yine lüks otomobil firması BMW de "Drive Now" adı altında aynı hizmeti sunuyor. Kentin çeşitli semtlerine park edilmiş yüzlerce BMW 1 ya da Mini Cooper, akıllı cep telefonları üzerinden anında kiralanabiliyor ve varılan adreste hiçbir park parası ödemeden bırakılabiliyor. Drive Now firmasının Basın Sözcüsü Michael Fischer, otomotiv endüstrisinin bir dönüşüm geçirdiğini belirtiyor.
Fischer, "Artık karşınızda bildiğiniz klasik otomobil üreticileri yok. Zira BMW gibi birçok firma, günümüzde mobilite hizmeti sunan firma olma yönünde ilerliyor." diyor. Fischer, özellikle internetin verdiği özgürlüğün bu gelişmeyi tetiklediğini kaydediyor. Zira rezervasyonların yüzde 90’ı, akıllı telefonlar üzerinden yapılıyor.

0 yorum:

Yorum Gönder